Ah bu kış mevsimi yok mu, bu yıl çok ters davrandı bize. Küresel ısınmaya mı kızdı bilmiyorum ama umarım öfkesi dinmiştir artık. Çalışanlar, öğrenciler, işçiler kısaca herkes hayatın her alanında tüm yurtta çok çekti soğuktan. Nihayet, bir zahmet güneşli bir Cumartesi görünce Mart ayına teşekkürlerimi sunup sokağa attım kendimi. Attım da nereye gideceğimi bilemedim. Şöyle bir Sultanahmet’e uzanayım derken “Eyvah, sergi!” diyerek tutuştum birden. Ebru Hocası arkadaşım Muhammet bir süre önce beni Facebook’tan bir sergiye davet etmişti ve açılış, tam da benim kapının önünde güneşi seyrettiğim anda ve ne tesadüftür ki sergi, gitmeye niyetlendiğim Sultanahmet tarafında. Unuttuğum için kendime kızsam da hatırladığım için tekrar kendimle barıştım ve Muhammet’le telefonlaşıp atladım tramvaya.
Sultanahmet’te indim inmesine de adresteki yeri hiç duymadım. Meydanı yürüdükten sonra denize doğru dönüp sora sora mekâna ulaştım. Meğer Sultanahmet, sadece o meydandan ibaret değilmiş efendim. Arka sokaklarında, eski evlerden camilere, yıkık duvarlardan butik otellere bilinen turistik kısmın haricinde buram buram eski İstanbul kokan yerler varmış. Ayıp ayıp, bunca zamandır bilmemem çok ayıp. Bir de oralarda hala yaşayan insanlar, capcanlı ama sakin bir hayat olduğunu görünce nasıl hasetlendim bilemezsiniz.
Mekânımız Buhara Özbekler Tekkesi, sergimiz Huruf-u Aşk.
BİR TEKKE
Buhara Özbekler Tekkesi Sultanahmet-Kadırga arasında, Şehitmehmetpaşa Yokuşu’nda ve Sokullu Mehmet Paşa Camii’nin tam karşısında yer alıyor.
1692’de dönemin İstanbul defterdarı İsmail Efendi tarafından yaptırılmış.
Üç katlı tekkeye ait notlar:
1- Cümle kapının üzerine inşa edilmiş minare çok ilginç. Alışılmışın dışında bu tarza Türk-İslam sanat tarihinde çok az rastlanıyor ve yine İstanbul’da Tulumcu Hüsam Mescidi’nden başka bilinen pek bir örneği yok.
2- Mescit aktif olarak kullanılıyor ve akşam güneşiyle süper görünüyor.
3- Süsleme olarak kayda değer bir şey yok, ancak balkonlu oda olarak geçen şeyh odasının tavanı dikkat çekiyor.
4- Balkondan görünen manzara şahane. Sokullu Mehmet Paşa Cami’nin geniş bahçesi, kubbeler, eski mezarlar ve Marmara Denizi
5- Külliye, cami, mescit, tekke gibi dini yapıların avlularında yer alan, etrafı duvar veya parmaklıkla çevrili mezarlıklara Hazîre deniliyormuş. Hani özellikle Edirne, Bursa, İstanbul gibi bazı tarihi şehirleri dolaşırken her caminin bahçesinde, köşe başında 3-5 tane mezar var ya, hah işte onlar. Bunlar bazen sayıca artıp, alan müsaitse hazire olmaktan çıkıp mezarlığa dönüşebiliyormuş. Buhara Özbekler Tekkesi’nde de şeyh, misafir, görevli kimselerin defnedildiği bir hazire var. Lakin dışarıdan bakınca görünmüyor.
6- Kayıtlara göre İstanbul’da isminde ”Özbek” geçen Üsküdar Sultantepesi’nde, Susuzbağ’da, Eyüp’te, Aksaray’da ve Kadırga’da olmak üzere 5 tekke hizmet vermiş.
Gelelim tekkenin işlevine. Türkistan’dan hacca gidecek Müslümanlar, önce İstanbul’a gelip Eyüp Sultan’ı ve halife olan Osmanlı Padişahı’nı ziyaret etmeyi gelenek haline getirdiklerinden seyahatlerinde bu tekkelerde konaklamışlar. Orta Asya’dan gelip kalan dervişler, seyyahlar, misafirlere ek olarak 19. yy. da Rusya baskısından kaçan Müslümanlar ile fakir ve kimsesizler de buraya sığınmış. Orta Asya’dan gelen devlet görevlilerinin de ağırlandığı bu tekke zamanla Osmanlı ile Türkistan arasında oynadığı kültürel ve siyasi rol ile bir nevi gayrı resmi elçilik haline gelmiş. Diğer Özbek tekkeleri gibi Nakşibendî tarikatına bağlı olan bu tekkede zikir yapılır, dinin ve tarikatın gerekleri yerine getirilirmiş. Tekke, kandillerde okunan mevlitler, dağıtılan Özbek Pilavı ve aşure, Uygur ve Çağatay Türkçesi ile söylenen ilahiler ve ebru sanatçıları ile ünlüymüş. Zamanla harap olan tekke 1887’de 2. Abdülhamit döneminde yenilenmiş. 1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra Özbek Tekkeleri, özel izin ile kapatılmamış, kültürel ve sosyal faaliyetler yürütülmüş. Sonraları çeşitli Türkistan Derneklerine ev sahipliği yapsa da 1956’da ahşap çatı yanmış ve harap kalmış. 2006-2008 arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilmiş. 2008 yılında kurulan ve farklı bir anlayışla tasarımcı yetiştirmeyi amaçlayan İstanbul Tasarım Merkezi de bu binada yerini almış. Sınıf ve atölyeler, seminer ve toplantı odaları, kütüphane ve idari bölümleri bulunan merkez, bu tarihi binaya modern bir dekorasyon yaparak gerçek kültürel gelişimin eskiyi öğrenip koruyarak yeni şeyler üretmek olduğu mesajını vermeyi hedeflemiş. Mimarlık, Grafik Tasarım, Fotoğrafçılık, Güzel Sanatlar gibi dallarda eğitimlerin verildiği bu merkez, bu bina ve bu tarihle bir sergi aracılığıyla yolumun kesişmesi gayet hoş oldu.
BİR ALFABE
Muhammet beni tekkede karşıladı. Güneşle şarj edilmiş, tarihle büyülenmiş bir halde önce hızlı bir çevre turu, ardından da tekkeyi gezdikten sonra gelelim sebebi ziyaretimize. Huruf-u Aşk, Yeliz Koçer isimli tasarımcının Arap Alfabesi harflerinden bir kısmını, tamamı gümüş küpe ve kolye tasarımlarında kullanmasıyla ortaya çıkan bir takı sergisi. Tekke binasını gezdikten sonra sergiyi görmek üzere bahçeye çıktık.
Bahçede yerde duran eski helâ taşları dikkatimi çekti. İlk bakışta sanki ara duvarları yıkılmış bir umumi tuvalet gibi görünse de bu taşlar aslında binanın restorasyonu sırasında çıkarılan ve tarihi olması sebebiyle atılmayıp buraya konulan taşlarmış.
Hemen yan tarafta küçük yıkık dökük bir göz oda var. Bu oda eskiden tekkede inzivaya çekilen kimselere ait bir hücreymiş.
Hemen karşımızda birkaç basamak ile ikinci bir küçük avluya çıkıp, nihayet sergi alanına ulaştık. Sergi afişinin yanında yer alan bu kemerli kapının üstüne küçücük “Çilehane” yazıyor. Eskiden çilehane olan bu kısım şu an küçük bir sergi alanı olarak kullanılıyor.
Arap alfabesini çocukluğumdan beri bilsem de harflerin -kelimenin farklı yerlerinde farklı yazılması- beni hep zorlamıştı. Ancak bu sergideki tasarımlarda harflerin tek başlarına ve bildiğim halleriyle kullanılmaları hoşuma gidince pek bir ısınıverdim bu sıra dışı sergiye. Harflerin insanlardaki etkisinden ve Arap alfabesinin estetiğinden etkilenen tasarımcı, hat dersleri de alarak bu koleksiyonu oluşturmuş.
BİR AŞK
Tasarımcı, sergisine Huruf-u Aşk yani aşkın harfleri ismini, harfler Allah’ın ilmini anlattığı için verdiğini söylüyor. Lakin kanımca gezen herkes bu isimden kendince anlamlar çıkarmıştır. Tasavvufta Allah aşkı, alfabeyle başlıyorsak ilim aşkı, hat sanatından takı tasarımına sanat aşkı, bir de benim gibilerde tarih ve gezelim–görelim aşkı 🙂 İlginç parçalarından biri de Ayn, Şın ve Kaf harflerinden oluşan “Aşk” isimli kolye olan bu serginin sloganı “İnsan ve Harfin Buluşması”. Şık tasarlanmış harfler, tarihi bir mekân ve yeni bilgilerle buluşmamı sağlayan arkadaşım Muhammet Emin BAŞAR’a teşekkürü borç bilir, tekrar buluşuncaya dek esenlikler dilerim.
Son Aramalar
ÖZBEKLER TEKKESİ, çilehane, buhara özbekler tekkesi, özbekler tekkesi sultanahmet, huruful aşk, AHŞAP TAVAN MODELLERİ, hurufu aşk, özbekler, taş çeşme modelleri, tarihi buhara özbekler tekkesi, antik tuvaletler, ahşap tavan, kadırga özbekler tekkesi, buhara, mescit, sultanahmet buhara tekkesi, istanbuldaki tekkeler, eski tuvalet taşı, ayn şın kaf, özbek tekkesi, marmara oteli aoç resimleri, oezbekler aşk resimle, huruf u aşk, ahşap tavan süsleme, mezar buluşmaları
Gene ender işlenen bir konu yakalamışsın. Teşekkürler.
itiraf etmeliyim ki pek ilgimi çeken bir alan olmamasına rağmen okumaya başladığımda akışına kapılıp sonunun nasıl geldiğini bile farkedemediğim hoş bir yazı olmuş.Resimlere de Ayn-Şın-Elif-Kaf oldum.elif oldu mu bilmiyorum ama ekledim oldu 🙂 ellerinize,ayaklarınıza sağlık..
Olur efendim olur, siz istersiniz de Elif olmaz mı…A-ş-k adamısınız vesselam:)