Gezi hikayemizin 2. bölümü olan Sinop’un doğal güzellikleri’ne aşağıdaki linkten erişebilirsiniz
Sinop Erfelek Şelaleri ve Hamsilos Fiyordu Gezisi – Bölüm 2: Doğal Güzellikler
3. Bölüm : Şehir ve Müzeler
Yorgunluğumuzu attık, yeni güne hazırız. Bugün şehir gezisi yapacağız. Kahvaltımızı deniz kenarı bir yerde yapmayı planlıyoruz. Hızlıca toparlandık Martı Kamping’den ayrıldık. 10 dakika içinde şehrin girişindeyiz fakat o ne? Trafik var. Dar bir yol ile gitmemiz gereken yere doğru tın tın ilerliyoruz. Limana yakın yerde aracımızı park edip, yaya şekilde şehirde kahvaltı mekanı bulmaya çalışıyoruz.
Deniz manzaralı çay evleri var, simitinizi poğaçanızı alıp hızlı bir kahvaltı yapabilirsiniz ama, aklımızdaki kahvaltı bu değil. Foursquare uygulamasından kahvaltı diye hızlıca bir arama yapıyoruz, bu çay evlerinin bir arka caddesinde puanı yüksek bir kaç kahvaltı mekanı buluyoruz. Oraya doğru ilerliyoruz hemen ilgimizi çeken Zeyden Mutfak’a giriyoruz. Mekan şirin ve kalabalık. Dışarıda 4 masa var ama bize yer yok . İçeri girdik . Deniz görmüyor ama, en iyi alternatifimiz bu. Kahvaltısı ise gayet başarılı.
Enerjimizi de aldık. Artık gezmeye başlayabiliriz. Sahile geri dönüp surlara doğru ilerledik. Kale girişi birden önümüzde belirdi 🙂 Hem şehri görmüş oluruz , hem de tarihi bir şeyler buluruz ümidiyle hemen çıktık tabiki. Meğerse yukarısı kafeymiş. Güzel deniz ve şehir manzarası eşliğinde kahvaltıda bulamadığımız manzarayı kahvelerimizi içerken izleyeceğiz..
Kahveleri de içtik, bize müsade…
Haritamıza bakıyoruz, şehri nasıl turlayalım diye önce Sinop Tarihi Ceza Evi’ne gitmeye karar veriyoruz. 15 dakikalık bir yürüyüşle cezaevinin kapsına geliyoruz..
Sinop Ceza Evi şartlarının uygunsuzluğu nedeniyle kapatılıp 1999 yılında müzeye çevrilmiş bir yer. Pazartesi günleri de açık ve müzekartınızı girişte kullanabiliyorsunuz.
Kartlarımızı okutup hızlıca giriş yapıyoruz. Deniz kıyısındaki kale surları içerisinde bulunan ceza evinin nemli ve soğuk havası girer girmez dikkat çekiyor. Girişte bulunan maket cezaevinin yapısını anlamaya yardımcı oluyor.
Ön bölümde mahkumlar ve ziyaretçilerinin görüşme odaları bulunuyor. Bu kısımdan içeriye doğru ilerledikçe yönetim odaları sonrasında avluya çıkış bulunuyor. Sırasıyla önce koğuşları (toplu şekilde kalınan odalar) sonrasında da hücreleri geziyoruz.
2. Kısımda gezerken şair Sabahattin Ali için hazırlanan bölümünü gördük. Kaldığı koğuşu düzenlemişler kullandığı eşyalarla dekore etmişler ve duvarlara şiirlerini çerçeveleyip asmışlar.
Diğer tarafta ise Parmaklıklar Ardında isimli dizinin seti için oluşturulan koğuşu gördük. Bu koğuş dizi bittikten sonra bu haliyle müzeye bırakılmış.
İç kısımlar bittikten sonra dış kısımları geziyoruz.
Aşağıdaki fotoğrafta da bir hücre bulunuyor. Bakmayın aydınlık olduğuna oldukça karanlık ve kasvetli.
Bazı koğuşların pencerelerinin taşlarla örülmesi dikkatimizi çekti.
Dut (Teselli) Ağacının Hikayesi
Bu da cezaevine mahkum taşıyan araç
Yoğun duygular barındıran cezaevi’ni gezdikten sonra çıkışa doğru yöneliyoruz. Yolun karşısına geçip ilerideki Diyojen heykeline doğru ilerliyoruz. Heykel kuzey bölümündeki kalenin önünde bulunuyor.
Diyojen MÖ 412-323 yılları arasında yaşamış Kinik felsefesinin öncüsü ünlü filozoftur. Sinop’ta doğmuştur. Rivayete göre diyojen yaşamını bir fıçının içinde devam ettirmeye vardırarak, toplumsal gereksinmelerden kendisini tamamen yalıtmaya yönelmiştir. Fotoğrafta diyojen heykelinin altında bulunan fıçı bunu temsil etmektedir.
Heykelin arkasında kalenin surlarını görüyoruz fakat kale içerisine giriş yok. Etrafından dolanıp deniz manzarasına ulaşıyoruz.
Kalenin önünde bulunan caddeyi takip ederek şehir merkezine doğru ilerliyoruz. Bu kısımda cadde araç trafiğine kapatılmış, yayalar için düzenlemeler yapılıyor. İleride güzel olacağa benziyor
Yol boyu ilerliyoruz. Solumuzda bulunan Alaaddin camii’nin avlusuna giriyoruz.. Cami içerisinden bir kaç fotoğraf alıyoruz.
Cami avlusundaki diğer çıkıştan doğruca karşıya geçince Pervane Medresesine ulaşıyoruz.
Medrese içerisinde butik dükkanlar ve keten dokuma atölyesi bulunuyor.
Buradan çıkıp ufak bir yol tarifi alarak Sinop Arkeoloji Müzesine ulaşıyoruz.
Müze ve bahçesinden bir kaç fotoğrafı paylaşıyorum
Yavaş yavaş yorulmaya başladık 🙂 aralarda süt içerek ve meyve yiyerek küçük dinlenmeler yapıyoruz. Sıradaki adresimiz Etnoğrafya müzesi…
Ahşap bir konak bizi karşılıyor. Müze olarak değil ilgilimizi çeken bir yapı olarak yaklaştık, müze olduğunu sonra anladık 🙂
İçerisini heyecanla geziyoruz. Sağolsunlar içerideki görevli arkadaşlar binayı gezerken bize yardımcı oluyorlar.
Müze bahçesinde ufak bir dinlenmeden sonra Balatlar kilisesine doğru yol alıyoruz. Etnoğrafya müzesinden balatlar kilisesi 15-20 dakikalık bir mesafe ve yokuş yukarı çıkıyor. Yol üstünde tarihi evleri görebiliyorsunuz.
Merakımızdan gittik fakat kilise kalıntıları üzerinde kazı çalışmaları devam ediyor. Kilitli bir kapı var ama görevli göremedik. Dışarıdan fotoğraflıyoruz.
Yorulduk ve karnımız acıktı , aracımızda neredeyse 25-30 dakikalık bir mesafede, geri dönüyoruz ve sabah kahvaltı mekanı baktığımız limana doğru ilerliyoruz. Gezerken deniz kenarı restoranları görmüştük. Onlardan birisini seçiyoruz.
Bize önerilen Sinop’un meşhur çarpan bağlığıydı. İskorpit olarak da biliniyor. Zehirli iğneleri bulunan bir balık fakat lezzetliymiş, deneyip göreceğiz 🙂
Minik minik lokmalar halinde doğranmış ve yağda kızartılmış olarak servis edildi. Tava ve şiş olarak da servis edilebiliyor. Gerçekten lezzettli bir balık, mutlaka deneyiniz.
Yemek işini de hallettiğimize göre, aracımızı alıp Şahin Tepesine doğru yöneliyoruz. Şahin tepesi kiliseye gittiğimiz tarafa doğru, şehir içinden biraz daha uzakta bulunuyor. Araçla hızlıca ulaşıyoruz. Güneş yavaştan alçalmaya başlamıştı. Aslında gün batımını burada geçirmek güzel olurdu fakat dönüş yoluna ufaktan geçmemiz gerekiyor.
Şahin tepesi Sinop’u yukarıdan görebileceğiniz bir seyir terası, ulaşımı gayet basit fakat biz diğer tarafı dolaşarak geldik. Keyifli de oldu esasında. Şahin tepesinde yeme içme tesisi yok. Çay falan olsa güzel olurdu. Lavabo var fakat kullanılacak vaziyette değil. Biraz ileride çimler mevcut, oraya doğru geçip şehri izledik. Sonrasında aracımıza binip Ankara’ya dönüş yoluna koyulduk.
Gezilecek son bir yerimiz daha kalmıştı, dönüş yolu üzerinde içeriye 30 km’lik bir mesafe İnaltı mağarası ve Akgöl bulunuyordu. Saat 7’ye doğru geliyordu , Ekibe sorduk, herkes yorulmuştu, ayrıca mağara kapanmış olabilirdi bu nedenle o bölümü es geçtik, yola devam ettik. Gece 1 gibi sağ sağlim Ankaray’a vardık.
Bir gezimizin daha sonuna geldik. Umarım anlattığım konular size yardımcı olmuş, fotoğraflar sizi aydınlatmıştır. Bir sonraki gezi yazımızda görüşmek dileğiyle hoşçakalın.
Son Aramalar
mersin balığı mail, ankaraya en yakın deniz kenarı language:tr, cezaevi makkum tasimak, sevgiliyle kahvaltı language:tr
Tek kelimeyle mükemmel …İlk firsatta gidip görmeyi istiyorum.Yazilarinizi severek takip ediyorum,elinize emeğinize sağlık 🙂